Çubuk, çarşı pazar
Yetmişli yıllardayız ve Çubuk’un o yıllarını hatırlamaya devam ediyoruz. Parkın karşısından çarşı içine doğru girerken sıralı dükkanlar karşımıza çıkıyordu. Sol tarafta. Fahri Türken’in ayakkabı dükkanı, yan binada ayakkabıcı Rıza Dayı’nın dükkanı, bitişiğinde ise Güdüllü Hasan Arslan’ın bakkal dükkanı vardı. Sağda ise Bayram Almış’ ın hırdavatçı, bitişiğinde ise Şükrü Kahveci’nin urgan ve bıçak satılan dükkanı vardı. Yan binada ise Çorumlu’ nun (Nurettin Çelik) elbiseci dükkanı, bitişiğinde ise Güdüllü Hasan Özbaş’ın bakkal dükkanı vardı. Oradan aşağıya doğru uzunlamasına olan boşluk ise Pazar yeriydi. Pazar yerinin sağ tarafında barakadan yapılmış manavlar, aşağıya doğru sıralı bir şekildeydi. Yaklaşık on beş tane olan manavların ilk sırasında Ahmet Yurtalan, yanında Hasan Gökçe, bitişiğinde Osman Gökçe vardı. Aşağı taraflarda ara sıra oynamak için ceviz aldığımız manav Emanet’i de hatırlıyorum. Manavlar 80’lere doğru Askerlik Şubesinin bahçe duvarından başlayıp çayın kenarına taşınmıştı.
Ayakkabıcı Fahri Türken’in arkasındaki yoldan sonra, sıralı dükkanlarda ise Ayakkabıcı Muammer Aslıipek, Köfteci İsmail bodur, Berber Şani Pehlivan, karşısında ise Kasap Hacı Mustafa Yurt, yandaki binanın altında ise Terzi Münir ve Elbiseci Hamdi Gürol’un dükkanı vardı. Onların karşısındaysa hırdavatçı Sarı Osman, Kahveci Hüseyin, kalaycı Gaffur Zengin sıralanıyordu. Bu dükkanların karşısında, Hasan Arslan’ın bakkaldan sonra başlayan arkalı önlü dükkanlar vardı. Pazara bakan bu dükkanların en başında, Şinanay’ ın İsmail’in kahvehane (Daha sonra Seyit Deniz’in kasap dükkanı oldu) , arka tarafında ise Kazakçı Veyis Arslan’ın dükkanı vardı.
Yetmişlerin başında da Pazar Perşembe günü kuruluyordu. O zamanlar ilçenin nüfusu beş bin ise köylerin nüfusu bunun on katıydı. Çünkü ilçe veya şehirlerde yapacak fazla bir iş olmadığından genelde köylerde tarım ve hayvancılık yapılıyordu. Çubuk merkezde bile bu işlerle uğraşılıyordu. Perşembeleri Pazar mahşer yeri gibi olur, köylerden, çevre ilçelerden, hatta Ankara’ dan bile gelenler olurdu. Köyden gelenler getirdikleri yağ, yoğurt, peynir, sebze ve meyvelerini satar, ihtiyacı olan şeylerini alıp köylerine dönerdi. Çevre ilçelerden ve Ankara’dan gelenler ise genellikle köylünün getirdiği şeylere talip olurlardı.
Cumartesi ve Pazar günleri ise Ankara’dan gelenler hem pikniğe gider, hem de kasaplardan etini, bakkallardan da yağ, yoğurt, peynir, yumurta, erik kurusu, vişne ve kayısı kurusu gibi doğal olan(köyden gelen) ne bulurlarsa alırlardı. Özellikle Pazar günleri kasaplarda kuyruk olur, bakkallar ise köyden gelen ürünleri yetiştiremezlerdi. Biraz önce bahsettiğim dükkanların yanlarında ve arkalarında ne kadar küçük dükkan varsa hepsinde sabaha kadar et sıyrılır (parçalanır, kemiksiz yapılır), sabah namazında da bu etler Ankara’ya doğru, satılmak üzere yola çıkardı. Doksanların sonuna kadar Ankara’nın neredeyse tereyağ ve yoğurt ihtiyacının yüzde ellisini, et ihtiyacının yüzde yetmişini Çubuk karşılıyordu. Meyve, sebze ve bunların kurusunu da dahil edersek çok ciddi bir ekonomik potansiyel vardı ve biz bunu kendi hatalarımızla maalesef bitirdik.
Çubuk artık sanayileşme ve başka bir şekilde büyüme potansiyelini elinden kaçırmıştır. Bırakalım Akyurt ve Kazan bu işlerle uğraşsın. Biz geçmişte yaptığımız gibi bacasız sanayiye geri dönelim. Bilgi, birikim, tecrübemizle ve çanak şeklindeki Çubuk Ovasıyla bunu yapabilecek potansiyele sahibiz. Eksik olan tek şeyimiz insanların bilgilendirilerek, harekete geçirilmesidir. Dünyadaki bilim insanları yakın gelecekte en değerli şeyin doğal ürünler olacağını söylüyor Kaymakamlık, Belediye, İlçe Tarım, Üniversite hatta Büyükşehir Belediyesi’ de dahil edilerek yapılacak istişare ve atılacak adımlarla bu işi becerebiliriz. Çünkü kullandığımız zararlı ilaç ve kimyasallarla sadece ürettiğimiz ürünleri değil, kendimizi ve doğayı da zehirliyoruz. Gelin top yekün bir seferberlik ilan edelim. Zararlı kimyasalları, Gdo’ lu tohumları, hayvanlara verdiğimiz antibiyotik ve zararlı ne varsa kullanmaktan vazgeçelim. Ata tohumlarına, hayvan gübresine ve doğal olan, ürünleri ve bizi zehirlemeyen ne varsa onları kullanalım. Eğer bunu başarabilirsek, en geç beş yıl içinde, Çubuk İç Anadolu’nun doğal ürünler pazarı haline gelebilir. Bu şekilde gelecek nesillere ekonomik bir getiri, hemde doğal ürünleriyle, tertemiz havası ve yeşilliğiyle sakin bir Çubuk bırakabiliriz.
Bir bakkal dükkanından benim gördüklerim bunlar. Herhalde büyüklerimiz bizden daha iyi görerek, bu konuları değerlendirebilir diye ümit ediyorum.
‘’Yazıda ismi geçen büyüklerimizden, ahirete göç edenlere Allah’ tan Rahmet, hayatta olanlara ise sağlık ve esenlikler diliyorum’’
Sağlıcakla kalın
Fatih Yaşar Arslan
Anasayfa | Nöb. Eczaneler | Hakkımızda | Künye
© 2008 Çubuk Sesi Haber