Mostar Köprüsü
‘’Hiç gitmek nasip olmasa da, her zaman yüreğimde taşıdığım, her karışında ecdadımızın izleri olan, ata yadigarı Bosna-Hersek’ i ve gönlü güzel insanlarını buradan selamlıyorum’’
92-93 yıllarında Belediye iş hanı, PTT Caddesindeki kırtasiye dükkanında bulunduğumuz zamanlardı. Bosna-Hersek’ten katliam ve kıyım haberleri geliyordu. Çaresizlik içinde haberleri takip ediyor ve oradaki Müslümanlar için dua etmekten başka bir şey yapamıyorduk. O sıralarda Mostar Köprüsünün yıkıldığı haberi de gelmişti. Bosna savaşının simgesi haline gelen, Mostar Köprüsü’nün hem sağlam, hem de yarısı yıkılmış fotoğrafını dükkanın vitrinindeki ön cama yapıştırdım. En azından bir farkındalık oluşturup, insanların konuya duyarlı kalmasını istemiştim. Avrupa’nın ortasında bu masum ve mazlum halka, sadece kimliklerinden dolayı saldırı ve zulüm devam ediyordu.
Elimizden ne gelir, ne yapabiliriz diye araştırırken, Bosna Dayanışma Derneği diye bir dernek olduğunu öğrendim. Ankara şubesiyle temasa geçerek, ne yapabileceğimizi sordum. Onlarda o an için maddi destek yapabileceğimizi, ayrıca hediyelik bazı ürünler olduğunu söyleyerek, bunların teşhir ve satışını yapabileceğimizi söylediler. Anahtarlık, kolye ve şapka gibi üzerinde Bosna Bayrağı basılı ürünlerden getirip, dükkanın ortasına bir stand açmıştım. İnsanımız çok duyarlı davranmış ve bu yardım amaçlı ürünlerden epeyce satılmıştı. Daha sonra Bosna Dramını anlatan bir belgesel film olduğunu öğrendim. Bu filmi nasıl getirip insanlara izletebiliriz diye araştırdık. Belli bir meblağ karşılığında ve uygun bir salon varsa getirebileceklerini söylediler. Halk eğitim salonunun müsait olduğu bir günü ayarlayarak haber verdik. Daha sonra esnafımıza bu filmin biletlerini satarak, hem yardım yapabileceklerini, hem de bizzat veya çocuklarıyla gelerek bu dramı izleyebileceklerini söyledik. Esnafımız çok duyarlı davranmış, istenen meblağın çok üzerinde bir rakam toplamıştık (Bu mücadelemizde desteklerini esirgemeyen tüm dostlarıma, özellikle o günlerde Halk Eğitim Müdürü olan Asım Güler’e ve değerli dostum İsmail Arslan’a çok teşekkür ediyorum). İyi bir şey için yola çıkınca Allah’ın insanın önünü nasıl açtığını ve nasıl destek verdiğini bu olayla yaşayarak görmüştüm.
Avrupa’nın tam ortasında yaşanan bu mezalimi, batı maalesef gözlerini ve kulaklarını kapatarak izledi. Srebrenitsa’ da üstelik Hollanda’ lı askerlerin himayesinde olan on bin’ e yakın sivil Boşnak, sırplar tarafından katledildi. Ve bunun bir soykırım olduğunu tescil edemediler. Sırp caniler üç, beş yıllık hapis cezalarıyla ödüllendirilirken, Hollandalı askerlere soruşturma bile açılamadı.
Şimdi Ukrayna savaşıyla ilgili yapılan haberlerin binde biri kadar bile haber yapılmıyordu. Ukraynalılara evlerini, sınırlarını açanlar, karşılarında Suriyeliler, Afganlar yada Afrikalılar olunca onları aşağılayarak sınır dışı edebiliyorlar. Hatta denizin ortasında botlarını batırarak ölüme terkedebiliyorlar. Zulme uğrayan, savaşın en büyük mağduru, Ukraynalı masum sivillerin (özellikle kadın ve çocukların) elbetteki yanındayız ve onların acılarını paylaşıyoruz. Amacım onların bu mağduriyetlerini küçümsemek değil, batının bu ikiyüzlülüğüne dikkatinizi çekmektir. Merhum Akif’ in deyişiyle’’ bu tek dişi kalmış canavar’’, çifte standarda devam ediyor. Atalarımızdan bize sirayet eden anlayışta ise mazlum’ un dini, ırkı, mezhebi olmaz. Mazlum mazlum’ dur, zalimse zalim.
Hiç gitmek nasip olmasa da, her zaman yüreğimde taşıdığım, her karışında ecdadımızın izleri olan, ata yadigarı Bosna-Hersek’i ve gönlü güzel insanlarını buradan selamlıyorum.
Başta Aliya İzzetbegoviç olmak üzere, o savaşta hayatını kaybeden bütün şehitlerimize Allah’tan Rahmet diliyorum.
Sağlıcakla kalın
Fatih Yaşar Arslan
Anasayfa | Nöb. Eczaneler | Hakkımızda | Künye
© 2008 Çubuk Sesi Haber